Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran’ın yazısına erişimin İTÜ Rektörü Prof. Mehmet Karaca’nın başvurusuyla TİB tarafından yargı kararı olmaksızın engellenmesine toplumun çeşitli kesimlerinden tepki yağıyor.
Türkiye’de kendini demokrat, muhalif sıfatlarıyla tanımlayanların Radikal Gazetesi’ni açtıklarında “Ne demiş acaba?” diye yazdıklarına göz attığı isimlerden biri Ezgi Başaran. Her sözünün altına imza atmak zorunda değiliz ama egemenlere rahatsızlık verenler kümesinde bir araya geliyoruz. Tarih 30 Eylül 2014’ü gösterdiğinde verdiği rahatsızlık haksız, hukuksuz bir sansür uygulamasıyla yanıt buldu Başaran’ın. “Dingoların bilim dünyasından acıklı haberler” başlığı ile hazırladığı İTÜ Rektörü Prof. Mehmet Karaca özelinde tüm üniversite sistemini de eleştirdiği yazısı Karaca’nın başvurusuyla TİB tarafından yargı kararı olmaksızın erişime engellendi. Olayın ardından çeşitli çevrelerden sansür uygulamasına yönelik tepkiler gelmeye başladı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) de dün yayınladığı açıklamayla duruma tepkisini ortaya koydu. Uygulamanın basın ve ifade özgürlüğüne müdahale olduğunu dile getiren TGC Anayasa Mahkemesi’nin TİB’e verilen yetkiyi iptal eden kararını ise “torba demokrasiden gerçek demokrasiye geçiş için umut verici” olarak nitelendirdi.
Gazeteci Ezgi Başaran’ın yazısının tam metnini sansüre karşı dayanışmanın bir örneği olması için aşağıda dostlarımızla paylaşıyoruz.
Dingoların bilim dünyasından acıklı haberler – Ezgi Başaran
Hükümetin açtığı en ‘makbul’ üniversite yöneticisi yarışmasında birinciliği şimdilik bu rektör göğüslüyor. Ama rakipleri bol. Ama rakipleri güçlü.
Üniversite değil, Dingo’ların şahsi ikametgahı. Tozu dumanı, otu samanı gönlünce savuruyor, ne hukuk ne etik, ne bilim ne fen kriterini takıyorlar.
Türkiye’nin belli başlı üniversiteleri böyle Dingo rektörler, belli başlı fakülteler böyle Dingo dekanlar tarafından iç ediliyor.
Ne haller ne mikro iktidar alanları var, ne Kemeraltı’nda Kapalıçarşı’da bulunmayacak kurnazlıkta esnaf hesapları dönüyor, ah bir bilseniz…
Gücü elinde bulunduranlar tarafından özenle seçilip üniversitelere yerleştirilen ‘bilim’ dünyasının hükümet komiserleri, ‘bilim’ dünyasının ‘Alo Fatih’leri, yani bu Dingolar…
İstiyorlar ki tüm araştırma görevlileri, tüm asistanlar, tüm yardımcı doçentler, tüm doçentler onların eşleri dostları, söz geçirebildiği ya da hükümetin hoşuna gidecek kişiler olsun.
Buna göre kadroları düzenlerken de, takdir edersiniz ki, ne bilimsel kriter ne de hukuki hudut gözetiyorlar.
Akademik yetkinlik mi? Geçiniz.
‘Milliyetçilik’, ‘AKP’ye yakınlık’, ‘eskiden cemaate yakınlık şimdi cemaate uzaklık’, ‘Milli Görüş geleneğine içten bağlılık’, ‘serde İslamcılık’ türünden yetkinlik alanları var ve asıl bu akçeler tedavülde…
Ha bir de en önemlisi… ‘Haddini aşarak(!)’ protesto hakkını kullanan gençlere karşı devletin tarafını tutmak… Evet üniversite kadroları böyle hocalarla dolsun isteniyor. Öğrencisinin değil, devletinin hocaları!
**
Ben size yukarıda yaptığım tarifin vücuda gelmiş halini vakalar üzerinde göstereceğim şimdi, az bekleyin.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Soma faciasından 1 hafta önce, Soma Holding’in patronuna plaket verdi.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Çocukların mezuniyet törenini ‘kapasite yetersiz’ diyerek iptal etti. O kapasitesiz stadyum Metallica konserine ev sahipliği yapmıştı fakat öğrenciler için uygun değildi. Çünkü bir sene önce Gezi eylemleriyle ilgili komik pankartlar açan öğrencilerin bu sene de ‘şov’ yapmasından çekinilmişti.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Kampüs güvenlik görevlilerinin sayısı 1.5 katına çıkarmak üzere kaynak ayırdı ama sosyal bilimler fakültesinin açılması için kaynak bulamadı!
-Öyle bir rektör düşünün ki… Yemedi, içmedi… Gezi’de hayatını kaybeden gençlerin anısına dikilen 30 fidanı bir bayram tatili vakti söktürdü.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Pirinçler üzerinde (Mersin Limanı’nda ele geçirilmişti) araştırma yapan ve ‘GDO’ludur’ diye rapor veren Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi’nin itibarını sıfırladı. Çünkü Tarım Bakanı ‘Hayır o pirinçler GDO’lu değildir’ demişti. Bu demeci en kıymetli bilimsel veri kabul eden rektör üniversitesinin merkezini analizden çekti.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Onlarca idari personeli sürgün etti, afiş asıyor diye öğretim görevlileri hakkında soruşturma başlattı.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Doktoraları biten bir çok araştırma görevlisini işten attı. İlgili bölümleri ve fakülteleri bu araştırma görevlileri ile çalışmaya devam etmek istediğini söylemesine rağmen… Bu akademisyenler İstanbul idare mahkemesinde dava açtı ve bir ay önce kazandı. O mahkeme kararına göre üniversitedeki kadrolarına geri dönmeleri gerekiyordu. Evet bir kısmı döndü. Fakat iki araştırma görevlisi için mahkeme kararı olmasına rağmen göreve iadeleri yapılmıyor. Neden? Çünkü bu iki araştırma görevlisi, Hüseyin Mercan ve Aykut Tunç Kılıç rektöre göre hiç ‘makbul’ kimseler değil. Çünkü bu iki akademisyen rektörlüğün yukarıda saydığım uygulamalarını eleştiriyor ve daima öğrencilerinin yanında duruyor. O nedenle hukuksuz biçimde işsiz bırakılıyorlar. Ceza gibi, gözdağı gibi işsiz bırakılıyorlar.
**
Bu müthiş icraatlara imza atan rektör Prof. Mehmet Karaca’dır.
Türkiye’nin en kıymetli üniversitelerinden biri olan İstanbul Teknik Üniversitesi’ni yönetiyor.
Ve hükümetin açtığı en ‘makbul’ üniversite yöneticisi yarışmasında birinciliği göğüslüyor.
Ama rakipleri bol. Ama rakipleri güçlü. Bugün İTÜ’de yarın ODTÜ’de. Yarın ODTÜ’de, öbür gün Yıldız Teknik’te. O gün Yıldız’da, diğer gün Ege’de…
Dingo’nun bilim dünyasından haberleri dinlediniz, şimdi endişe edebilirsiniz.