Halkımızın üç değerli sanatçısı Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif’i Haziran ayında yitirdik.
15 Ocak 1902’de Selanik’te doğan Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963’de yani 61 yıl önce bugün Moskova’da öldü.
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğan Orhan Kemal, 2 Haziran 1970’te yani 54 yıl önce Sofya’da öldü.
21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğan Ahmed Arif, 2 Haziran 1991’de yani 33 yıl önce Ankara’da öldü.
Büyük şair Nâzım Hikmet, büyük hikâyeci-romancı Orhan Kemal ve büyük şair Ahmet Arif, insanın insanı sömürmediği, kimsenin kimseyi ezmediği bir düzen için örgütlü mücadeleyi seçtiler. İşçi sınıfına, şehir ve köy emekçilerine, ezilen halklara duydukları sevgiyi, yaşamlarının merkezine koyarak Türkiye Komünist Partisi’ne üye oldular.
Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif kendi dönemlerinde; despot iktidarlara, halkımızı sömüren, topraklarımızı emperyalistlere peşkeş çeken işbirlikçi, vurguncu, laiklik düşmanı efendilere karşı yılmadan, umutsuzluğa kapılmadan mücadele ettiler. Eserleriyle eşitliğin, özgürlüğün, bağımsızlığın, yurtseverliğin ve adaletin sesi oldular. İşte bu nedenle sömürücü faşist iktidarlar tarafından cezalandırıldılar ve yıllarca hapsedildiler. Tüm zor koşullara rağmen taraf değiştirmediler her zaman halkın safında, işçilerin emekçilerin safında yer aldılar.
Orhan Kemal’in şu dizeleri üç devrimci halk sanatçımızın da mücadeleye atılmalarının nedenini çok iyi özetler nitelikte:
Gerçekçilik, içinde yaşadığın topluma yer yer ayna tutmaktan ibaret değil ki. Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığın toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozuklukları ortadan kaldırmaya çalışmak. Yurtseverlik, yurdunun insanlarını sevmek, yani, insan gibi yaşamalarını sağlamaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak…
Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif gerici, laiklik ve cumhuriyet düşmanı İstibdat yönetimine karşı mücadelede yolumuzu aydınlatıyor.