Serdaroğlu: “Her ülkede ve her baskıcı dönemde işçiler bu sürece ilk başkaldıran insanlardır.”

igd ozel sayi bmis

İlerici Gençlik olarak yasaklanan ve buna rağmen gerçekleştirilen metal grevi üzerine Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’yla 26 Ocak günü bir röportaj gerçekleştirdik. Bu süreci ele aldığımız röportajımız şöyle:

 

 

GREV OYLAMASI
Yıldız alacasında çoktular çok basıyorlardı yere
Saklı gülüşmeleriyle utangaç birer çocuktular
Omuzları dalga dalgaydı sığmıyordu hiçbir yere
Ağır çekiyorlardı yumruklarıyla korkunçtular
Durmuştu duracaktı transmisyon kayışları fabrikanın
Dinamolar şafakta son ampullerini çatlatıyordu
Şalteri indirecekti birazdan son işçisi son vardiyanın
Dışarıdaki kalabalık sessiz ve kararlı dayatıyordu
Bin başlı on bin ayaklı sanki bir devdiler
Grev oylamasında bir ağızdan grev dediler.

Atilla İlhan

 

Grev yasağını grevle deldiler! Kazandılar!

İşçi sınıfı tarihin en zor dönemlerinde rol almayı, toplumu büyük fırtınalardan çıkaracak rehber olmayı hep başarmıştır. Türkiye’de sınıf mücadelesi denince akla şüphesiz ilk olarak Birleşik Metal-İş Sendikası ve onun tarihsel öncülleri gelir. “Biz bıraktığın gibiyiz./ Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, Dostu düşmandan ayırmakta.” Diyordu ya işçi sınıfının şairi. Tam da öyle işte… Birleşik Metal yine tarihine yakışanı yaparak hem metal işçisine hem de emekçilere ve diğer sendikalara güç verecek, ilham olacak bir toplu sözleşme sürecini daha ustalıkla tamamladı.

 

Bilindiği üzere Birleşik Metal, işveren sendikası EMİS’e bağlı GE Grid Solution, ABB Elektrik, Schneider Enerji ve Schneider Elektrik işletmelerinde toplu sözleşme sürecinde uzlaşma çıkmaması sonrası grev oylamalarına gitmişti. Beyaz yakalı işçilerin de desteğiyle işçiler ezici çoğunlukla greve evet demişti. Sendikanın 20 Ocak Cuma günü başlattığı grevler aynı gün Bakanlar Kurulu kararı ile “milli güvenliği” tehdit ettiği gerekçesiyle yasaklandı. Oysa ki işçi sınıfı mücadelesi vatan, cumhuriyet ve barışın teminatıdır. Yasaklama kararına rağmen Sendikanın ve işçilerin kararlı duruşuyla grev sürdürülmüş ve EMİS geri adım atmak zorunda kalmıştı. Süreci daha yakından anlayabilmek için Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’yla enine boyuna konuştuk.

 

 

İlerici Gençlik: Merhaba Adnan Başkan. Öncelikle grev sürecindeki duruşunuzdan dolayı teşekkür ediyor ve kazanımlardan dolayı tebrik etmek istiyoruz. Greve nasıl bir atmosferde girdiğinizi anlatabilir misiniz?

 

Adnan Serdaroğlu: Bugünü iyi teşhis edebilmek için öncesine bakmak gerekiyor. Türkiye’de işçi haklarına yönelik yıllardır önemli saldırılar var. Kapitalizmin en azgın saldırıları Türkiye’de hükümetler tarafından iştahlı bir şekilde hayata geçirildi. Özellikle 12 Eylül’ den sonra, 24 Ocak kararlarıyla birlikte, serbest piyasa ekonomisi uygulamaları olabildiğince yoğunlaştı. Türkiye’ye yabancı sermayenin çekilmesi, yeni yatırımların işçilik maliyetlerini geçirerek devam etmesi politikaları uygulandı.
Bu politikalar uygulanırken sendikaların da buna yönelik olarak yeteri kadar yeni politikalar yaratamaması ve yasalarla sendikal hareketin güçlenmesinin önünün kesilmeye çalışılması, Türkiye’deki sendikaların tamamen sarı sendikacılık yani işbirlikçi, yandaş sendikacılık anlayışıyla hareket etmeye başlaması durumunu ortaya çıkardı. Bu son süreçte bu daha da yoğunlaşarak, derinleşerek devam etti. Böyle olunca da tabi işçilerin iyi toplu sözleşmeler yapması, örgütlenerek haklarını genişletmesi, sendikalı olması, hükümetin işçi aleyhine yasalar çıkartırken örgütlü bir şekilde buna göğüs germesi veya karşı cephe oluşturması çok mümkün olmadı. Bu da işçilerin içerisinde öfke birikimini ortaya çıkardı. Zaman zaman hükümetleri değiştirdiler, arayışlara girdiler ama son dönemdeki hükümetin uzun vadeli ve önemli bir işçi kitlesinin de desteğini alarak iktidara gelmesi, o politikalarının da işçilerinin tercihlerinde etkili olmaması onları cesaretlendirdi. 15 yıldır Türkiye derin bir sarsıntıyı ve saldırıyı iç içe yaşıyor. Özellikle AKP hükümeti neoliberal politikaları hızlı bir şekilde hayata geçirerek işçilerin hem alım gücünü düşürdü hem de yeni hak talep etmelerinin önü kesti. Yani kapitalizm, insanların tüketmesi için cazip vitrinlerle pazarlama yaparken bir taraftan da önemli bir pazar harcayıcısı olan işçilerin alım güçlerini o derece düşürdü.
Biz Birleşik Metal İş Sendikası olarak bütün bunlara nasıl bir çözüm bulabiliriz arayışı içerisinde mücadelemizi sürdürdük. MESS’in özellikle metal iş kolunda sarı sendika olan Türk Metal ile olan işbirliğinden doğan sömürü düzenine, işbirlikçi toplu sözleşme düzenine karşı 2010’dan başlayan bir mücadele hattını ve yeni yön haritamızı ortaya koymaya başladık. Zaman zaman grevlere çıkıldı, zaman zaman iş yerlerinde farklı sözleşmeler imzalandı ama bu sadece metal sektörü açısından kısmi bir rahatlık sağlasa da Türkiye’de büyük bir bölümü sendikasız olan veya sarı sendika içerisinde olan işçilerin yaşamlarında çok fazla etkili olmadı. 2010’dan sonraki süreçte Bursa’da Renault ile başlayan sürecin de ortaya çıkmasına biraz vesile olduk. Yani haklarımızı istiyoruz, sarı sendikalardan kurtulmak istiyoruz, artık sömürülmek istemiyoruz, işçinin işverence en az maliyetle çalıştırılmasına göz yummayacağız gibi bir takım yaklaşımlarla isyan bayrağını çektik.
Tabi bu, işçi arkadaşlarımızın bu kapitalist düzen içerisindeki sömürülmeye karşı bir cesaretli duruş ortaya koyması, sarı sendikaların ve diğer yandaş sendikaların işçilerle ilgilenmemesinden ve işçilerin yoksullaşmaya karşı başkaldırısından kaynaklanıyor. Bu başkaldırı yoksulluğa başkaldırı, sömürüye başkaldırı ama henüz işçiler daha işin ekonomik boyutundalar. Siyasi boyutunu henüz daha çözebilmiş değiller. Siyasi otoriteye karşı başkaldırıyı da mutlaka bu bilinç ışığında geliştirerek gerçekleştireceklerini düşünüyoruz. Darbe yiyen işçiler de dahil işçilerin büyük bir kısmı şu anda AKP’den vazgeçebilmiş değil. İşçiler; bu hayatı kendisine layık görenlerin, grevi yasaklayanların, sermayeyle işbirliği yapanların, rızkını engelleyenlerin kimlerin olduğunu daha iyi teşhis ettikçe, yalan söyleyenlerin maskelerini indirdikçe, mutlaka işçilerin siyasi bilinci de ortaya çıkacaktır diye düşünüyoruz.
İ. G.: EMİS’i MESS’ten ayırabilmeniz büyük bir başarı. EMİS’i nasıl değerlendirmek gerekiyor? EMİS’in işçilerin beklentilerine, ekonomik anlamda iyileştirme taleplerine ve size karşı tutumu nasıl oldu? EMİS’in tutumuna ve yaptıklarına karşı sendika olarak siz neler yaptınız?
Serdaroğlu: EMİS dört tane ana işletmeyi, yirmiden fazla küçük işletmeyle birlikte bünyesinde barındıran bir sendika. EMİS’i aslında küçük bir işveren sendikası olarak değerlendirmemek gerekiyor. Çünkü bir işyerinde saat ücretinin yükselmesi sadece o işyerindeki işvereni ilgilendirmiyor; rekabet içerisinde oldukları şirketleri ilgilendiriyor, başka sendikaların toplu sözleşmelerini ilgilendiriyor, hükümetin politikalarını Bundan dolayı EMİS çok çeşitli etkilerle birlikte karşı bir reaksiyon ortaya koydular.
Fabrikalarda toplu sözleşme sürecinde grev oylamaları istediler ve bu grev oylamalarına çok asıldılar. Bizim geçmişe dönük bir takım kazanımlarımızı, MESS’ten kazanımlarımızı ortadan kaldırmak için bir takım teklifler yaptılar, üç yıllık sözleşme önerdiler, fabrikada bazı işçi arkadaşlarımıza çeşitli tehditlerle bir takım baskılar oluşturmaya çalıştılar. Talebimizi hayata geçirmemek için de olabildiğince direnç gösterdiler. Biraz da hükümeti yanlarında hissettiler. Çünkü hükümet sürekli olarak bir araya getirerek bu işin çözümlenmesini ister bir tavır takındı. Bundan dolayı tabi geçmişin de bu tür örneklerle dolu olduğunu bildikleri için cesaretlendiler. Ne kadar bu süreçten kârlı çıkarsak ve ya sendikanın taleplerini ne kadar az karşılayabilirsek bizim için daha iyi olur diyerek böyle bir sistematik düşünceyi gerçekleştirmeye koymaya çalıştı. Hükümetin grevi erteleyeceğini, işçilerin bu süreçten çekineceğini, geri adım atacağını düşündü ama “artık yeter diyen bir işçi yapısıyla, grev yasağını da tanımıyorum, haklarımı da sonuna kadar savunacağım” diyen bir işçi yapısıyla karşılaşacaklarını tahmin etmedi.
Grev öncesinde de fabrikalarda önemli ölçüde eylemlilikler gerçekleşti. Yaklaşık üç dört aydır fabrikalarda eylemlilikler oluyordu. Bu tabi gayri resmi bir şekilde olsa da işverenlerin tutanaklarıyla engellenmeye çalışıldı. Hükümetin grevi yasaklaması sonucunda da sonucun istedikleri gibi olmadığını görünce artık sendikayla anlaşmanın şirket açısından daha sağlıklı olacağını gördüler ve bizimle anlaşma yaptılar.
Hükümetin prestijinin sarsılma durumu vardı. Hükümet grevi yasakladı ama sendikamız ve işçiler grev yasaklamasını tanımadı. Bu sürecin uzun bir müddet devam etmesi birçok iş yerindeki işçilerde için de bir örnek teşkil edecekti. Yani işçileri “Ben senin kararını tanımıyorum” noktasına getirecekti. Hükümet bu işi uzatmadan tarafları çağırarak bu işin bitirilmesine doğrultusunda bir girişimde bulundu.
İ. G. : Birçok greviniz ertelendi yani yasaklandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Serdaroğlu: Hükümetin bu grev yasağına biz yasadışı bir erteleme diyoruz. Çünkü anayasa mahkemesi bu zamana kadar yasaklanan grevlerin tamamının anayasaya aykırı olduğunu beyan etti, hükümetin yapmış olduğu yasaklamanın yasadışı olduğunu raporlarıyla ve kararlarıyla birlikte ortaya koydu. Bu anlamda biz meselenin artık bütün işçiler tarafından doğru algılandığını ve metal işçilerinin de bu sürecin bir başlangıcı olarak bu mücadeleyi verdiğini, artık herkesin de bu süreçten ders alarak mücadelesini hak alması doğrultusunda devam ettirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
İ. G. : EMİS’in tavrından bahsederken bu grev oylamasıyla da ilgili şuna dikkat çekmek istiyoruz. Yayınladığınız açıklamalarda, fabrikalarda yapılan oylamalarda greve önemli oranlarda evet çıktığını ve bu evetlerin içinde beyaz yakalıların da destek verdiğini görüyoruz. Yani bu bir bütün olarak fabrikada beyaz yaka ya da mavi yaka ayrımı yapmadan aslında işçilerin bir şekilde greve dönük böylesi bir süreçte destek verdiğini gösteriyor.
Serdaroğlu: Beyaz yakalılar da şu anda düşük ücretlerle çalıştırılmaya çalışılıyor. Fabrikalarda bir sürü baskı var. Yani burada mavi yakalılar ne kadar fazla, yüksek haklar alırsa beyaz yakalılar bunun kendilerine de yansıyacağını biliyorlar. Bu yüzden de beyaz yakalılar, sendika ve mavi yakalı işçilerle dayanışma içerisinde oldular ve bu sürecin onların lehine bitmesine destek verdiler. Schneider’da da, ABB Elektrik’te de beyaz yakalıların çoğunlukta olmasına rağmen büyük bir başarıyla grev oylamasında evet çıkarttırdık. İşvereni “hayal kırıklığı”na uğrattık, bu da tabi bu sürecin bu şekilde bitmesinde en önemli etkenlerden birisiydi ve fabrikalarda beyaz yakalılar bize destek vermeseydi, greve hayır çıksaydı bugün bu süreci bizim yaşamamız pek mümkün olmayacaktı.
İ. G. : OHAL sürecinden geçiyoruz. Sendikaların, kitle örgütlerinin, genel anlamda muhalefetin sessizleştirildiği bir dönemdeyiz. Siz böyle bir dönemde greve çıktınız ve grev yasağına rağmen sözleşmeyi de önemli bir kazanımla sonlandırdınız. Yani bu cesaret gerektiren, hatta belki belli açılardan da riskleri içinde barındıran bir hamleydi sizin açınızdan. İşçi açısından, hükümet ve işveren açısından nasıl bir denge gördünüz, böyle bir hamleyi nasıl göze aldınız?
Serdaroğlu: Şimdi Türkiye temmuzdan beri olağanüstü hal süreci içerisinde yaşıyor. Hükümetin muhalif olarak gördüğü kesimler bundan en çok etkilenenler. Doğru olmayan bir sürü suçlamalarla insanlar işinden, ekmeğinden, özgürlüğünden edildi. Gazeteler kapatılıyor, gazeteciler içeri atılıyor. Ama aslında bakarsanız Türkiye’de bu süreçten en çok etkilenen işçiler oldu. Çünkü işçiler hiçbir şekilde, en ufak bir eylemine bile müsaade edilmeyecek bir durumla karşılaştı. İşverenler bundan cesaret alarak işçi çıkarttı, örgütlenmeyi engelledi. Örneğin bu süreç içerisinde bizim eylemlerimiz engellendiler. Kandıra’da endüstriyel mutfak ürünleri üreten Yüksel Mutfak Fabrikası’nda, Günsan’da olmak üzere birçok yerde eylemlerimizi engellediler.
İşçi aleyhine çıkan kiralık işçilik gibi, zorunlu emeklilik gibi birtakım düzenlemelerin karşılığında sokağa çıkacak işçileri OHAL var gerekçesiyle engellediler. Nakliyat-İş’in eylemlerini engellediler hatta bizi Nakliyat-İş’in eyleminden sonra Bursa’da OHAL sürecinde basın açıklaması yapamazsınız diyerek gözaltına aldılar.
Bunların hepsi baskının en fazla işçilere yönelik yapıldığını da gösteriyor. Çünkü her ülkede ve her baskıcı dönemde işçiler bu sürece ilk başkaldıran insanlardır.
İ. G. : Konuşmamızın başında 12 Eylül Darbesi ve 24 Ocak Kararlarından bahsetmiştiniz. Zaten 12 Eylül süreci de işçi sınıfına, dostu yapılara, ve özellikle DİSK’e darbe vurarak, çalışma yaşamına sermaye lehine biçim vermeyi amaçlanıyordu. Bu yasakları ve saldırıları da bu şekilde yorumlayabilir miyiz?
Serdaroğlu: 24 Ocak Kararları’nın uygulanması için serbest piyasa düzenine geçilmesi, mutlaka sendikaları bertaraf edilmesi gerekiyordu. 12 Eylül’de de terörü bahane ederek ilk önce DİSK’i, demokratik örgütleri, DİSK’le dayanışma içerisinde olan yapıları kapattılar. Bu da emeğe karşı bir saldırının olduğunu aslında apaçık bir şekilde gösteriyordu. Temmuz’dan sonraki olağanüstü dönemde de aynı şeyleri yaşıyoruz. Örneğin Cem Tencere’de işveren biraz da OHAL’den cesaretlenerek taleplerimizi karşılamadı ve biz de greve çıktık, üç günün sonucunda işveren Kocaeli’nde bulunan Cem Tencere’de taleplerimizi karşılamak zorunda kaldı. Geçen ay Bekaert’ta yaklaşık on gün grev yaptık ve birçok müdahale tehdidine rağmen cesaretle eylemimizi ve grevimizi sürdürdük. Orada da sendika olarak yine tarihin en iyi sözleşmelerinden birisini yaptık. Hükümet bu iki grevle birlikte ortaya çıkan sinerjinin, olumlu gidişatın rahatsızlığını hissetti ve Asil Çelik’i erteledi, yasakladı. İki gün sonra EMİS’i yasakladı, engelledi, “Tanımıyoruz.” dedik
Sonuçta şu anda karşılıklı restleşme var. Aslında baktığımız zaman bu restleşmenin bundan sonraki süreçte de devam edeceğini görüyoruz. Bize yönelik bir takım saldırılar da gerçekleşebilir, sindirmeye çalışan farklı uygulamalar da yapabilirler ama karşımıza ne çıkacağını, nasıl saldırılarla karşılaşacağımızı biliyoruz. Örneğin yakın dönemde Renault’da 500 üyemiz, kadromuz işten atıldı ve bu işten çıkarmalar hükümetin, Cumhurbaşkanı’nın, Çalışma Bakanı’nın işverene “Kesinlikle buraya Birleşik Metal-İş’i sokmayacaksınız.” talimatını vermesiyle, işverenin cesaretlendirilmesiyle yapıldı. Bu tür saldırıları biz birçok yerde yaşıyoruz. O anlamda bunları bilerek de bu mücadelemizi sürdürüyoruz. Çünkü birileri bugün bunlara karşı çıkmazsa, her şeye boyun eğerse, yarın artık bugünleri de arayacağımız daha kötü günlerle karşı karşıya kalacağız. Onun için artık birilerinin bu sürece dur demesi veya elindeki gücü sürecin saldırıyı püskürtmek için kullanmasından geçiyor. Ha başarılı olur olmaz ama bu cesareti mutlaka ortaya koyması lazım. Biz bundan sonra cam işçilerinin de, lastik işçilerinin de, mesleki metal işçilerinin de, tekstil işçilerinin de bizim bu açtığımız yolu büyüterek, destekleyerek devam ettirmesini istiyoruz ki artık birileri de istediği gibi bir düzeni kuramayacağını anlasın.
İ. G. : Asgari ücrete bile %8 zam yapılan bir dönemde siz yasaklanan bir grev sürecinin sonucunda %18,5’e varan bir zam kazanımı elde ettiniz. Ekonomik anlamda ciddi bir kazanım var ortada. Bunun dışında sosyal haklarda da çok ciddi kazanımlar, iyileştirmeler de var ama tabi ki bu ekonomik boyutu işin. Bu grevin sınıfa, sınıf hareketine etkisi ne olur sizce?
Serdaroğlu: Grev ertelemesine maruz kalan işçiler, asgari ücretle çalışarak bugün yüz liralık artışla birlikte açlık sınırının altında kalan işçiler ve kafalarında bir takım soru işaretleriyle baş başa kalıyorlar. Bunun etkisinin önümüzdeki başkanlık sistemiyle ilgili referandumda ya da bir sonraki genel seçimde yansıyabileceğini tahmin ediyorum. İnsanlar kendi kendilerini sorgulamaya başlayacaklar, benim grevimi niye erteliyor, niye sermayenin yanında duruyor, niye beni açlık sınırının altına mahkûm ediyor gibi soruları soracaklar. Muhtemeldir ki bütün ülkelerde olduğu gibi çok güçlü iktidarların alaşağı edilme süreçlerinin başlayabileceği izlenimlerini de ben görüyorum. Bu anlamda her işçi mücadelesi hem sermayeye karşı olsun hem hükümetlere karşı olsun bir takım izdüşümleri de beraberinde ortaya çıkartıyor. Bu da işçi hareketi açısından önemli bir hareketliliği ortaya çıkaracak diye düşünüyorum.
İ. G. : Bu süreçte, EMİS’le olan grev süreci sonlandığında, anlaşmaya vardığınızda işçi sınıfı mücadelesi açısından olumsuz kimi yorumları kaygıyla takip ettik. Yapılan yorumların işçi sınıfı hareketine nasıl bir etkisi var sizce?
Serdaroğlu: Bunlar başka insanlar mücadele etsin, biz o mücadeleden tatmin olalım diye düşünen insanlar. İşin içerisinde olmadıkları için hem teşhisleri yanlış hem tedavileri yanlış. Biz onların artık bu ülkede maalesef ki işçilerle bütünleşmekten ziyade kendi amaçları için her yanlışı yapabilecekleri bir anlayışla hareket ettiklerini görüyoruz. Söylediklerini de çok ciddiye almıyoruz. Çünkü işçileri de yanlış yönlendiriyorlar. Sendikaları da hiçbir şekilde etkileyemiyorlar. Bu anlamda bizim için önemli olan işçilerin bakış açısıdır. Ve gerçekten bu işe ciddiyetle ve sağlıklı bir şekilde bakan insanların söylemlerini ve yazdıklarını dikkate alıyoruz. Bizim için önemli olan işçinin memnun olması.
İ. G. : “Yolumuz işçi sınıfının yoludur” diyen İlerici Gençlik olarak Birleşik Metal İş sendikasının yapmış olduğu eylemleri, etkinlikleri heyecanla takip ediyoruz. İlerici Gençlik olarak bize mesajınız nedir?
Serdaroğlu: Sizin hareketiniz yeni bir hareket değil, kökenleri çok eskiye dayanan bir hareket. Türkiye’de, dünyada eşitlikçi, özgürlükçü mücadele yürüten insanların bugünkü takipçileri olarak ben hem emek hareketine hem de siyasi harekete önemli katkılar verecek ve bu süreçte başarıları ortaya çıkartacak bir çaba içerinde olan yapılar olarak görüyoruz. Dostane yaklaşımlar, dayanışmalar, duygular her zaman cesaret verir. Doğru yolda olunduğunu gösterir. Onların başarısı da mutlaka bu sürece dahil olan herkes için önemli bir sevinç kaynağıdır. Biz işçi sınıfının mücadelesinde sizler gibi bu mücadeleye pozitif katkı sunan, destek veren, çıkarcı yaklaşmayan, bizdense iyidir değilse kötüdür anlayışıyla yaklaşmayan yapılarımıza, emek dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Siz de bu en önemli öznelerden birisiniz. Bundan sonra da böyle olmanızı ve bildiğiniz bu doğru yolda devam etmenizi arzu ederiz.
İ. G. : Oldukça yoğun bir dönemde olduğunuzu biliyoruz. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Özel sayımızın PDF’sini indirmek için tıklayın. (1,14 MB)