Nazım Usta 30 Ağustos’u yorumluyor

nazim

Nâzım Usta’nın 30 Ağustos 1961 tarihli Bizim Radyo yayınında 30 Ağustos Bayramı’nı yorumlayarak, “Kuvayi Milliye Destanı”ndan bir pasajla taçlandırıyor. “30 Ağustos”u “emperyalizme karşı muzaffer olmanın yollarından birini gösterdik” diyerek tanımlayan Nâzım Usta’nın “insanlığın da bayramlarından biridir” dediği 30 Ağustos konuşmasının tam metnini de dostlarımızla paylaşıyoruz.

Nâzım Hikmet Ran: Evvela tebrikinize teşekkür ederim. Cidden 30 Ağustos bizim Türklerin en büyük bayramlarından biri. Ve zannediyorum ki yalnız bizim değil insanlığın bayramlarından biri. Çünkü, biz 30 Ağustos’ta, ilk defa biz Türkler insanlığa sömürgeciliğe karşı ve emperyalizme karşı muzaffer olmanın yollarından birini gösterdik. Bu da sömürgeciliğe karşı silah elde çarpışmakla olur. Ve sömürgeciliğin her şeye rağmen yıkılmaya mâhkum olduğunu gösteren milletlerden biri de benim milletimdir. Bundan dolayı cidden bu bayram büyük bayramdır. Ve bir daha tekrar ediyorum yalnız Türk milletinin bayramı değil, insanlığın da bayramlarından biridir. Ben, yalnız izin verirseniz bu bayram günü benim Milli Kurtuluş Destanı ismindeki şiirimden kısa bir parçayı okumak istiyorum. Zannediyorum bu şiirden size muhtelif parçalar okumuştum zaten. Şimdi kısa bir parçayı okumak istiyorum. Büyük taarruza tekatdüm eden, büyük taarruzdan evvelki saatlerden son saatleri okumak istiyorum. En son dakikaları okumak istiyorum.
Saat beşe beş var.
Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı :
Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp
ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes mâcereda,
ön safta, en ön sırada,
şahlanıp ölesi geliyordu insanın.
Topçu evvel mülâzımı Hasan’ın
yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi,
kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
Şimdi bir hamlede o kadar büyük,
öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
bütün ömrünü ve hâtırasını
ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu.
Yüzbaşı sordu :
– Saat kaç?
– Beş.
– Yarım saat sonra demek…
98956 tüfek
ve şoför Ahmet’in üç numrolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün âletleriyle
ve vatan uğrunda,
yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle
Birinci ve İkinci ordular
baskına hazırdılar.
Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde,
beygirinin yanında duran
sarkık, siyah bıyıklı süvari
kısa çizmeleriyle atladı atına.
Mavi gözlü baş kumandan
baktı saatına :
– Beş otuz…
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz…