BUGÜNÜMÜZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN GENÇLİK MÜCADELEYE!

genclik mucadele

Koronavirüs pandemisi toplumun tüm emekçi kesimleri ve biz gençler için ekonomik, sosyal ve siyasal baskılarla, hak gasplarıyla geçen bir süreç oldu. Sözde “tam kapanma” uygulanan dönemde sermayedarlar ceplerini doldurmaya devam etti, güvencesiz koşullarda çalışan emekçiler için değişen tek şey fazladan iş yükü oldu. Esnaf ekonomik kriz sonucunda dükkanının kepengini indirmek durumunda kaldı. Kadınlar ev içi şiddete maruz kaldı, evdeki tüm emek yükünü daha da omuzlamaya mecbur bırakıldı. Yaşlılar insanlık dışı bir uygulamayla evlere hapsedildi, engelliler görmezden gelindi, unutuldu.

Geçtiğimiz dönem, biz gençler için ise eğitimden yoksun bir buçuk yıl ve sesimizi duyurmak istediğimiz her alanda artarak karşımıza çıkan iktidar baskısı olarak zihinlerimizde. Kampüslerimizden ayrı geçirdiğimiz süreç içinde uygulamaya koyulan online eğitim modeli ise nitelikli ve bilimsel eğitim hakkımızın ellerimizden alınması için araç olarak kullanılıyor.

Bir buçuk yıl önce sahte bilimsel dayanaklar sunarak yüzümüze kapattıkları kampüs kapıları bu yıl açılıyor. Bu yeni dönem biz emekçi çocukları için yeni zorlukların yanı sıra yeni mücadele olanaklarını da beraberinde getiriyor.

Yeni dönem, yeni dayatmalar

Kampüse girişlerde kimlik gösterme ve zaman zaman çanta araması dayatmaları üniversitelilerin alışkın olduğu baskı yöntemlerinden birkaçı. Yeni dönemde ise insan haklarına aykırı bir şekilde aşı veya düzenli PCR testi dayatmasıyla kişilerin tercihleri iktidar eliyle belirleniyor. Şehirler arası ulaşım, sosyal ve kültürel aktivitelerin ardından kampüs girişlerinde de iki doz aşı zorunluluğu önümüze koyuluyor. PCR testlerinin ücretli olması gündeme alınarak üniversitelilere ve tüm topluma aşı zorunluluğu dayatılıyor. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada bir korku imparatorluğu kurulmak isteniyor.

Yüz yüze eğitime dönüş: uzaktan eğitim, ‘eğitim’ miydi sahiden?

Geride bıraktığımız online eğitim süreci her birimiz için kampüslere döneceğimiz günü beklemekle geçti. Yapısal olarak üniversitelerin yalnızca eğitim açısından değil aynı zamanda sosyal ve ideolojik olarak da kişilerin gelişim alanı olması kültürü iktidar tarafından yok edilmeye çalışıldı.

Online eğitimde yeterli imkânları ve ekipmanları olmayan öğrencilerin önüne alternatif seçenek olarak okulu dondurma teklifi koyuldu. Online eğitime katılabilen öğrencilerden beklenen ise eğitimcilerle aynı ortamda bulunmadan, yalnızca bir bilgisayar ekranı karşısında akademik birikim elde etmeleri oldu.

Üniversitelerin açılmasıyla birlikte üniversitelinin kafasında, “Bu bir buçuk yıllık kaybı nasıl telafi edeceğiz?” endişesinin yanında bir de “Biz nerede barınacağız, nasıl geçineceğiz?” soruları dolaşıp duruyor.

Yurt yok, ev yok, soygun var!

Devlet yurtları Eylül’ün son haftası, Ekim’in ilk haftası gibi eğitim-öğretim başlangıcından birkaç gün önce öğrencilere açılacak olmasına rağmen, üniversitelilerden kalmadıkları bir ay için de ücret talep ediliyor. Öte yandan yetersiz kapasitedeki devlet yurtlarına yerleşemeyen öğrenciler hızla kiralık ev bulma arayışındalar. Ancak özellikle büyük şehirlerdeki kira fiyatları bir öğrencinin aylık kredi-burs gelirinin üç-dört katına denk geliyor. Yani ailesinden uzakta yaşayan bir üniversitelinin barınabilmek ve geçinebilmek için yarı zamanlı işlerde çalışması kaçınılmaz bir hâl almış durumda.

Uzaktan eğitim döneminde nitelikli ve bilimsel eğitim hakkımızı elimizden alanlar şimdi de barınma hakkımızı ellerimizden almaya çalışıyorlar. “Paran varsa oku, yoksa çalış; onu da yapamıyorsan evine dön.” düşüncesine geçit vermeyeceğiz. Üniversite kapıları emekçi çocuklarına kapatılamaz demeyi sürdüreceğiz.

Metrekare başına bir insan sığdırılmaya çalışılan, saat kısıtlamalarıyla biz gençlerin hayat tarzlarına müdahale edilen yurt modellerini de, hiçbir güvencesi olmayan evler için binlerce lira kira ödemeyi de kabul etmiyoruz! İnsanca ve ücretsiz barınma her birimizin hakkı!

Üniversite bileşenlerinin yönettiği özerk ve demokratik üniversiteleri kuracağız!

AKP iktidarı biz üniversitelilere yoksulluk, eşitsizlik, bilimden uzak üniversitelerden başka bir şey vadetmiyor. Yan yana gelerek kendi ellerimizle özerk ve demokratik üniversiteleri kuracağımız yeni bir dönem bizleri bekliyor.

Pandemiden önce ve pandemi sürecinde AKP eliyle üniversitelerimize atanan rektörlere üniversitelerimizde geçit vermeyeceğiz. Boğaziçi Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, üniversitelerimize sahip çıkmak için hocalarımızla, okul emekçileriyle birlikte mücadele edeceğiz. Direnişimizle daha nice Melih Bulu’ları göndereceğiz. Nitelikli ve bilimsel eğitim hakkımızı elde edene kadar mücadeleden bir adım bile geri atmayacağız.

Dayatmacı, despotik iktidara ve üniversitelerimize doldurduğu atanmış rektörlere geçit yok! Üniversiteler bizimle özgürleşecek!